Arkadaşlar, forumdaki paylaşımlardan gördüğüm kadarıyla seboreik dermatit saç ekimi yaptıracaklar veya yaptıranlar, ya da saç dökülmesi yaşayanların en büyük sorunlarından biri olarak gözüküyor.
Bu rahatsızlığın tedavisi, daha doğrusu baskılanması için genelde standart tedaviler önerildiğini gördüm ve bunu yaşayıp, uyguladığı tedavi ile rahatsızlığın üstesinden gelenler var mı diye araştırırken ünlü sözlüklerden birinde bir arkadaşın paylaşımına denk geldim ve hoşuma gitti.
Sözkonusu rahatsızlıktan muzdarip arkadaşlara belki faydası dokunur diye paylaşıyorum.
Bu arada uygunsuz kısımları görebildiğim kadarıyla düzeltmeye çalıştım, gözümden kaçan varsa kusura bakmayın. Yazım hatalarını ise düzeltmeye hiç yeltenmedim çok uzundu çünkü.
“Tek bir tedavisi vardır ve çok ekstrem bir durum olmadıkça tedavisi olan bir rahatsızlıktır.
15 yıldır bu rahatsızlık ile mücadele eden ben sonunda yendim bunu. Şimdi açın kulaklarınızı dinleyin...
Doktora gittiğinizde verdiği ilaçlar tedavi için değil, semptomları bastırmak içindir. ilaçları bıraktığınızda tekrar geri gelir. Gerçi ilaçlar demeye falan da gerek yok. kortizon sürdüğünüzde gider, sürmediğinizde gelir. Kortizon da deriyi inceltir, bir süre sonra damarlarınız görünür. İyice bağımlı hale gelirsiniz, 3 gün sürmediğinizde ağzınız yüzünüz dökülür dermatitten.
şampuanlar ile problemi çözdüğünü zannedenler de var. bir kaç ay ya da yıl götürür. en sonunda kafanızda saç da kalmaz zaten. dermatit hayvan gibi saç döker. kabuklanma ve kepeklenme yok diye dermatit yok zannedersiniz ama vardır, deri altında devam eder. sadece ve sadece döküntü yoktur!
argan yağı bilmemne... hepsi aynı hikaye. geçiniz. deriden sürülen bir şey asla ama asla tedavi etmez bu rahatsızlığı.
bu rahatsızlık bir cilt rahatsızlığı değil, bir iç hastalıktır. yani problem cildinizde değil, iç organlarınızdadır. tüm organlarınızı kaplamış olan mantarın tezahürüdür o derideki döküntüler. dolayısıyla bu hastalıktan kurtulmanın yolu o mantardan kurtulmaktır. yani vücudunuzu sarmış olan kötü bakterilerden kurtulmaktır. bunun için de ilaç yoktur -ki yutup kurtulasınız. bu mantardan kurtulmanın yolu, onları besinsiz bırakmak ve vücuttaki faydalı bakterilerin sayısını arttırmaktır.
peki nedir bu mantarları besinsiz bırakmanın ve öldürmenin yolu?
(bkz: candida diyeti)
(bkz: gaps diyeti)
(bkz: ketojenik diyet)
bu mantarlar şeker/karbonhidrat ile beslenir. bunları vücudunuzdan def etmek istiyorsanız çok sıkı bir karbonhidrat diyetine girmeniz lazım.
aldığınız her ürünün içindekilere bakıyorsunuz. karbonhidrat varsa geri koyuyorsunuz. enerjiyi yağlardan alıyorsunuz. zeytinyağı, hindistan cevizi yağı, tereyağı, kuyruk yağı. hayatınızda hiç yemediğiniz kadar yağ yiyeceksiniz kalori almak için. buna alışın.
tahıl!
her türlüsünü hayatınızdan çıkarıyorsunuz. ekmek(çavdar, kara buğday falan filan farketmez. her türlüsü!), makarna, bulgur, pirinç, buğday, arpa... bütün tahılları hayatınızdan çıkarın.
şeker!
ister rafine şeker, ister meyve! farketmez. şeker içeren, tadı tatlı olan her şeyi hayatınızdan çıkarıyorsunuz. meyve yok, bal yok, pekmez yok, hurma yok. içerisinde şeker bulunan hiçbir şey yok. veda edin.
nişasta!
patates, nohut, yulaf mısır... nişasta içeren ne varsa hayatınızdan çıkarıyorsunuz. yüzüne bile bakmıyorsunuz.
1 ay mutlak istikrar ile bu şekilde besleniyorsunuz. lamı cimi yok. bu 1 ay içerisinde tüm süt ve süt ürünlerinden de uzak duruyorsunuz. yoğurt, peynir, falan filan... hepsini çıkarıyorsunuz hayatınızdan. 1 ayın sonunda süt ürünlerini kullanmaya başlayabilirsiniz.
1 ayın sonunda zannetmeyin ki cildiniz düzeldi diye dermatitten tamamen kurtuldunuz.sadece içeride savaş veriyor, cilde atak yapmaya mecali yok henüz. ama oturun yarım ekmek yiyin, üstüne de bi künefe patlatın, görün ebenizin amını. sabah kalktığınızda suratınız ne halde görün...
o yüzden bitmedi...
1 ay geçtikten sonra probiyotik yüklemesine başlıyoruz. probiyotik dediğimiz yararlı bakteriler oluyor. yararlı bakterileri yükleyeceksiniz ki zararlı bakterilerle savaşsın ve bastırsın. türkiye'de en net ve kuşkusuz probiyotik alımı supplementler ile oluyor. o yediğimiz yoğurtlarda yararlı bakteri falan kalmamış durumda. 1 yıl dolapta tutsanız bozulmuyor, küflenmiyor, tadı bile değişmiyor. içinde bakteri olan bir besinin tadının bile değişmemesi olanaksız, mümkün değil. o yüzden supplement alacaksınız. ben solgar kullandım. siz daha iyisini bulabilirseniz alın. ama türkiye'de yok. amerika'dan getirteceksiniz.
ev yapımı yoğurt işine falan girişmeyin hiç. mayalamak için yine market yoğurdu kullanacaksınız. bakteri sayısı ve kalitesi yine sıfıra yakın olacak. uğraştığınıza değmez. marketten aldığınız yoğurdun daha kötüsünü yapmış olursunuz sadece.
ek olarak evde sauerkraut yapabilirsiniz probiyotik için. ama ek olarak. sadece bununla olmaz. bakteri sayısı iyi olsa da türü çok kısıtlı.
bu şekilde yüklemelere devam ediyorsunuz. 1 ay 2 ay 3 ay... belki 6 ay, belki 1 sene. ne kadar kötü durumdaysanız, bakteriler ne kadar istila ettiyse vücudunuzu, o kadar uzun süre bu diyeti sürdürmeniz lazım. kimisi 2 ayda tamamen yeniyor, kimisi 1 yılda. ama yenemeyeni görmedim henüz
ve artık tamamen geçtiğine ikna olduğunuzda nasıl besleniyorsanız öyle beslenin. beyaz ekmek arasına patates koyup mu yiyorsunuz napıyorsunuz, o iğrenç beslenmenize devam edin.
ama sanmıyorum bir daha öyle iğrenç beslenebileceğinize. bu beslenme düzenine alıştıktan sonra, bir daha eskisi gibi beslenemez olacaksınız.
çünkü sadece dermatit değil, vücudunuzda şikayetçi olduğunuz bir çok şey de rayına oturacak. kilolar gidecek, cildiniz güzelleşecek, yağlanma azalacak, enerjiniz artacak, depresif hallere veda edeceksiniz, sabahları dinç uyanacaksınız, hastalıklara karşı aşırı dayanıklı olacaksınız.
yok ben bunlarla uğraşamam diyorsanız, git gide artan dermatit vücudunuzu ele geçirecek. ellerinizde, göğsünüzde, kollarınızda... her yerinize yayılacak. kaşınmaktan yara edeceksiniz her yerinizi. kortizon sürmekten mosmor olacak her yeriniz. damarlarınız sayılacak. belki ileride sedefe çevirecek. evden çıkamaz hale geleceksiniz...
siz bilirsiniz... tedavisi var, ama olmak isteyene var. kimse çıkıp da tedavisi yok demesin artık ve rica ediyorum, çevrenizde ne kadar bu hastalıktan muzdarip insan varsa okutun bu entryi.
edit: bana bilimsel araştırma falan sormayın. birincisi ben doktor değilim, ikincisi bunun özelinde bilimsel araştırma olduğunu falan sanmıyorum çünkü 1-2 yıllık bilgi bu dermatit özelinde. dermatit hakkında ne bilimsel araştırması yapılmış 100 yıldır çıkın gösterin de bilelim. bağışıklık sistemini bastırmak için kortizon sürdürüyor adamlar, bilimsel araştırmaları base almak isteyen kortizon sürsün. ben kendi yaşadığıma bakarım. tecrübe eden insanların yaşadıklarına bakarım. varsa yabancı diliniz onlarca keyword verdim, araştırın. alternatif tıpçı falan değilim yani. bitkisel tedavi falan da önermiyorum gördüğünüz gibi. pozitivistim ve seboreik dermatit hastasıyım. daha doğrusu hastasıydım. ha ayrıca bu diyetler seboreik dermatitten bağımsız zaten sağlıklı yaşamanızı sağlayan diyetler oluyor. yapabiliyorsanız dermatit yoksa da yapın.
bu tedavi yöntemini ben bulmadım. kür şeklinde yukarıda belirttiğim diyetleri veren onlarca tıp doktoru var. araştırın bakın.
umarım herkes kurtulur bu illetten.
sikinde değilsiniz. bir yakınıma kanser ilacı yazıyorlar artık kortizon fayda etmediği için. bütün mevzu bağışıklık sistemini baskılamak. işe yarıyor dedikleri semptomları bastırmak, tedavi değil! ben tedavi öneriyorum. yoksa amerika'yı yeniden keşfetmeye gerek yok. herhangi bir kortizonlu kremle bastırıyorsunuz. bimnemne sürdüm geçti diye bu başlığa koşmanıza gerek yok. çünkü geçmedi, tekrar gelecek. içiniz sıkıldığında, moraliniz bozulduğunda alkol alıp sorunu çözmek ne ise, krem, losyon, şampuan, yağ falan sürüp sorunu çözdüğünüzü zannetmek aynıdır. oysa ki sorun daha da büyür içeride ama siz sürekli içtiğiniz için anlamazsınız, kaçarsınız. aylar yıllar sonra bir ayılırsınız ki hayatınız kaymış gitmiş. bu da böyledir. semptomları bastırmayın, vücudunuzda bir problem var ve vücudunuz size bir uyarı veriyor. yaptığınız şeyin ağlayan çocuğu dövüp susturmaktan bir farkı yok!
edit 3: alkolden bahsetmeyi unuttum. alkol dediğiniz şeker zaten. malesef alkolü de çıkaracaksınız hayatınızdan. ben alkolü bırakamam hayatımın parçası diyorsanız da azaltmaya çalışın. benim söylememe gerek yok herhalde. ama emin olun alkol en büyük tetikleyici. özellikle alkol aldığım günlerin sabahları berbat halde uyanıyorum. kafamı yüzümü göğsümü kaşıyarak uyanıyorum. bana alkol kadar kola bile dokunmuyor bu hususta. genel kanı da bu şekilde bu hastalıktan muzdarip olanlar tarafından.
bununla beraber günde en en en az 2 litre su için. öyle sağlıklı yaşam için falan değil, siz ayrıca hasta olduğunuz için içeceksiniz. siz normal bir insan değilsiniz, hasta bir insansınız. o yüzden sizin en en en az 2 litre içmeniz gerekiyor. bu kısım gerçekten aşırı önemli. evet dermatit yağlı ciltlerde görünen rahatsızlık ama kuruluktan kaynaklanıyor. bizi yanıltan da cildin yağlı olması. bol bol su için. cildinizi de bol bol nemlendirin. şu dediklerimi beslenme ile beraber 1 ay yapın, ne demek istediğimi anlayacaksınız. olayın içine girmediğiniz sürece aşırı zor bir şeymiş, beslenmeyi bu denli kısıtlamak beraberinde hayattan zevk almamayı getirecek gibi bir önyargı ve yanılgı oluşturuyor. en azından bende öyle oldu. oysa ki aslında sadece endüstriyel gıdaları kesmiş oluyorsunuz. 100 yıl önce bunların hiçbiri yoktu zaten neredeyse. her türlü et, sebze, kuruyemiş vs gayet de zevkli gıdalar. bir sürü keto tarif var youtubeda. lafın gelişi değil gerçekten de binlerce gıda alternatifiniz var. her öğün başka bir şey yemeye kalksanız yıllar geçer. o yüzden sakın kendinize mazeret bulmaya kalkmayın.en son bununla alakalı bir de türkçe altyazılı video bırakayım:
https://www.youtube.com/…ghn2ewo9i&feature=youtu.be
not: bu videonun en önemli amaçlarından biri de probiyotik ürünlerin pazarlaması. o yüzden "ne yerseniz yiyin probiyotik alın yeter" asla doğru bir yaklaşım değildir. pazarlama ağzıdır. probiyotikler asitliğin yüksek olduğu ortamda ölürler. patates kızartması üstüne probiyotik almanız hiçbir şey ifade etmez. o aldığınız probiyotik hiçbir işe yaramaz. probiyotikler midedeki asitliğin en düşük olduğu zamanlarda alınmalıdır, yani karnınız açken. ardından ~2 saat de bir şey yenmemelidir ki mideden bağırsaklara ulaşabilsin. bunun için en güzel zaman gece yatmadan öncedir. tabi yatmadan 4-5 saat önce yemek yemeyi kestiğinizi varsayıyorum.
—————————————————————-
daha önce bu hastalıkla alakalı beslenme ağırlıklı bir entry girmiştim. o gün bu diyete başlayanlar gözle görülür ciddi gelişmeler yaşadıklarını belirtiyorlar. ben de ayrıca mutlu oluyorum.
bu hastalığı küçümseyen, önemsemeyen, "emaaan nolcak beaa, kepek mepek gibi bi şey işte" deyip geçen insanlar görüyorum. hala daha şampuanmış kremmiş tedavi arayanlar görüyorum. ne kadar büyük bir hata yaptıklarının farkında olmayabilirler. zira doktorlar suratlarına bile bakmadan "stres yapma" deyip kortizonu yazıp gönderiyorlar. bu tavır karşısında hasta da doğal olarak önemsiz bir şey olarak görüyor. işin aslı hiç de öyle değil...
şimdi öncelikle, bu konu hakkında beslenmenin ötesinde biraz daha bilgilendirme yapmak istiyorum. ben de bir yandan öğreniyor, bir yandan deniyor, bir yandan sonuca ulaşıyorum. ayrıca yapılan araştırmaları da inceliyorum.
bu hastalık temelde bağışıklık sisteminin düşüklüğü sebebiyle ortaya çıkar. bağışıklık sisteminin en çökük olduğu dönemlerde en alevli haline ulaşır. her yeriniz pul pul kabarır, dökülür. bağışıklık sisteminiz ne kadar güçlenirse, o kadar geriler. tabi bal, pekmez, ekmek yiyerek bağışıklık sistemi güçlendirilmez. belki de bugüne kadar böyle öğrettikleri için bütün bağırsak ve karaciğer sistemini bozmuş olabiliriz
öncelikle kan tahlili yaptırıp eksiklerinizi belirliyorsunuz. değerlerinizin referans aralıkta olması, eksikliğiniz olmadığı anlamına gelmiyor. referans değerlerin üst sınırına yaklaştırmanız gerekiyor. çünkü siz normal biri değilsiniz. siz mutsuz ve/ya stresli birisiniz. normal insanlara göre çok daha fazla dikkat etmeniz gerekiyor. örneğin b12 eksikliği çıktıysa ister supplement alıyorsunuz, ister hayvansal gıdalara yükleniyorsunuz ve bu açığı kapatıyorsunuz. hepsini tek tek yazmaya gerek yok, neyiniz eksikse onu tamamlayın.
beraberinde probiyotik takviyesine başlamanız gerekiyor. probiyotik nedir neye yarar diye ben anlatmayayım girin başlığına bakın. kullandığınız probiyotiklerin güçlü olması gerekiyor ki koloni kurabilsinler. türkiye'de satışı olan sadece klaire labs 100 billion var. paranız varsa basın alın. yoksa yurtdışına gidip gelen bir tanıdığınızdan almasını isteyeceksiniz. probienle solgarla falan olacak işler değil. en çok tavsiye edilen vsl#3. diyet ile birlikte 3 ay düzenli kullanımda tamamen sağlığına kavuşan bir çok insan ile tanıştım. artık makarnaya ketçabı yapıştırıp gömüyorlarmış da bir şey olmuyormuş*
bağışıklı güçlendirmenin bir diğer yolu da vücutta bulunan mevcut candidayı temizlemektir. bunun için de çeşitli yöntemler var. öncelikle candida için ilaçlar mevcut fakat henüz bir faydasını görene rastlamadım. etki edemiyor bu ilaçlar zira bu mantar acayip bir mantar, derhal bağışıklık kazanıyor. (bkz: biyofilm)
bu sebeple otizm, kanser, epilepsi, bipolar bozukluk, sedef, çölyak vs vs gibi otoimmün hastalıkların tedavisinde kullanılan araçlara yöneliyoruz. evet seboreik dermatit de aynı grupta. bu hastalığa önlem almak yerine kremlerle, şampuanlarla, yağlarla, kortizonlarla bastırmaya kalkarsanız geleceğiniz hiç de parlak değil. hatta şöyle söyleyeyim, yıllarca düzenli olarak bu hastalığa sahip olan birinin ileride bir tarafında kanser çıkmaması çok büyük sürpriz olur! iş işten geçtikten sonra çare aramanız da fayda etmez. sağlığınız yerindeyken, bu iş daha da ilerlememişken derhal halletmeniz gerekiyor. yarın değil bugün.
peki nedir bu araçlar? klordioksit, kollodial gümüş/altın suyu, ingiliz tuzu, bentonit kili vs vs... bunların ana mantığı asidik ortamı tarumar etmesi, ph'ı yükseltmesi ve sadece asidik ortamda yaşayan bu mantarları ya da bakterileri ya da kanser hücrelerini derhal öldürüp dışarı atması. kürleri var, yapanlar, anlatanlar var. biraz araştırırsanız bir çok kaynak bulabilirsiniz. oral ve lavman olarak kullanılıyor.
bunun haricinde bir de low dose naltrexone var. ana mantık endorfin salımını arttırması ve bağışıklık sistemini vücudun kendisinin toplamasına izin vermesi. bunu da araştırın, ben yine de bir link bırakayım dermatit özelinde:
https://www.ncbi.nlm.nih.gov/pubmed/19453814
ya da en olması gerekeni ve normal olanı: her şeyi bir kenara bırakıp; boşver karısını da, kocasını da, babasını da, anasını da, arkadaşını da, patronunu da, işini de, trafiğini de, okulunu da! deyip tası tarağı toplayıp uzaklaşmak... yeni bir hayat kurmak. yapabiliyor musunuz? yapabilseydiniz yapardınız herhalde...
yukarıda yazdığım çözümlerin hepsi, mutsuz, depresif, stresli, bastırılmış duyguları olan, geçmişi ya da geleceği ile bir şekilde barışamayan insanlar için. eğer stresi hayatınızdan çıkarabiliyor, musmutlu bir insan olabiliyorsanız, bunların hiçbirine gerek kalmıyor, sizin yapacaklarınızı vücudunuz kendisi yapıyor. ama mutlu olamıyorsanız, stresi def edemiyorsanız, geçmişle ya da gelecekle barışamıyorsanız, bu hastalıktan ve beraberinde getireceği hastalıklardan şu ana dek bilinen kurtulma yöntemleri; yukarıda yazdıklarım”