Pandemi Bahane, Dijital Yeni Dünya Şahane
Yeni, etkili ve büyük bir kurgu ile karşı karşıyayız. İyi yaşama, doğru yaşama gibi değerler yerine; "hayatta kalma" güdümüz tetiklenerek dijital yeni bir dünyaya doğru sürükleniyoruz. Dijital Yeni Dünya’nın motor gücü yapay zeka olacak. Yapay zeka aracılığıyla sadece daha otokratik bir insan sonrası geleceğe gitmiyoruz. Aynı zamanda cinsiyetsiz bir topluma doğru da sürükleniyoruz. Yapay zekânın cinsiyeti, yaşı, ırkı, dini, mezhebi, ülkesi yok. Yaşın, tecrübenin, ahlakın, geleneğin, birikimin, dinin, mezhebin ve ülkenin önemli olmadığı yeni bir dünyaya gidiyoruz. Eğitim sistemimiz, eğlenme şeklimiz, tüketim alışkanlıklarımız, değerlerimiz, inançlarımız ve yaşam tarzımız dahil olmak üzere her şeyimiz değişiyor. Bu değişimin neden olacağı gelecek göz ardı edildiğinde konuşmanın anlamı ve değeri yok.
Korkularımız, küresel elitlerin en güçlü aracı. Virüs nedeniyle ailemizi, akrabalarımızı ve arkadaşlarımızı tehdit olarak görüyoruz. İnsanın insanı tehlike olarak algıladığı bir dünyaya götürülüyoruz. Transhümanizm olarak ifade edilen insan sonrası dünya, insana ve varlığa yönelik epistemolojik ve ontolojik bir köklü değişimlere işaret ediyor. Bu değişimleri yorumlayacak bir perspektife ulaşmalıyız.
2021 yılı Davos toplantısının ana gündemi "Büyük Sıfırlama-Great Reset" olacak.
Yeryüzünün lanetlileri kapitalizmin ve liberalizmin sonunu ilan ediyor. Dünya Ekonomik Forumunun Başkanı Klaus Schwab ve B. Gates, Covid-19 sonrası dünyada eski düzene dönmek imkansız diyor.[ii] Bu yöndeki çalışmalar hızla ilerliyor. Davos ve Gates ortaklığında 18 Ekim 2019’da düzenlenen Event 201 tatbikatı koronavirüs pandemisini ve olacakları adeta önceden haber veriyor.[iii] Küresel COVAX aşı çalışmalarını yürüten, Gates tarafından desteklenen GAVI Birliğinin düzenlediği Küresel Aşı Zirvesinde Cumhurbaşkanı Erdoğan, salgın sonrası oluşacak dünyada GAVI ve diğer küresel paydaşlarla ortak hareket etmeye hazır olduğumuzu ifade etti.[iv] Herkes bir şekilde bu yeni dünyaya hazırlık yapıyor.
Virüs ve pandemi süreci ile ilgili bazı sorular sormak gerekiyor.
Virüsü birileri üretti ise o zaman üretenler birtakım amaçlar taşıyorlar. Bu amaçlar nelerdir?
Virüsü üretenlerin ya da fırsata çevirenlerin bize anti-virüs olarak önerdiği; maske, aşı, çip, dijital para, 5G, dijital sistemler ve yeni değerler sistemi nasıl bir geleceği öngörüyor?
Tüm hayatımızın sağlıkçı bürokrat ve teknokrat elitler eliyle organize edilmesinin neden olacağı sorunlar neler olabilir?
Pandemi sürecinde alınan tüm önlemlerin neden olduğu ekonomik, medikal ve psikolojik sonuçlarla/sorunlarla ilgili küresel-yerel çapta araştırmalar neden yapılmıyor?
Yeni a-normal sürecin neden olduğu/olacağı kişilik ve karakter özellikleri neler olabilir? Güven, huzur, öfke, kaygı duyguları açısından çocukları ve gençliği nasıl bir gelecek bekliyor?
Bu kadar çok kişi, çok iyi korunmasına rağmen neden Korona virüs hastalığına yakalanıyor?
Maske koruyucu ise mesafeye, mesafe koruyucu ise maskeye neden ihtiyaç var?
Maske kullanımının neden olduğu zararlar var mıdır? Varsa nelerdir?
Hastalığa yakalananların büyük çoğunluğu iyileştiği halde, neden ölümler ve nadir görülen trajik hikâyeler ön plana çıkıyor?
Hastaneye gitmeyen/test yaptırmayan ama hastalığa yakalanıp atlatan binlerce kişi hastalığı nasıl atlattı?
Pandemi nedeniyle "temel özgürlüklerin" yasaklanması/kısıtlanmasının hukuki bir dayanağı var mıdır? Bu uygulama doğru mudur?
Koronavirüs ilaçlarının ve tedavilerinin neden olduğu zararlar var mıdır? Bu konuda bilimsel araştırmalar yapılmış mıdır?
Pandemi sürecine ve alınan tedbirlere itiraz eden bilim adamı, düşünür ve vatandaşların hepsi komplocu, hain ve geri zekâlı mıdır?
Pandemi sürecini DSÖ yürütüyor. DSÖ'nü finanse eden; Rockefeller, Rothshild, Gates ve BM gibi kişi ve kurumların insanlığın faydasına çalışma ihtimali var mıdır?
DSÖ’ne nasıl güveneceğiz? İlk başta sağlıklı kişilerin maske takmasına gerek yok diyen[v] DSÖ yetkilileri sonradan ne oldu da fikir değiştirdi? Aynı DSÖ, içinde Türkiye’nin de olduğu onlarca ülkede aylardır kullanılan Remdesivir ilacını askıya aldı.[vi] Hidroksiklorokin de önce çok tavsiye ediliyordu. Sonradan testleri ve kullanımı birçok yerde durduruldu.[vii] Bir başka örnek Favipiravir ilacı. Bu ilaç; havyan ve insan denekler üzerine deneme süresi tamamlanmadan, yaygın olarak kullanılmaya başlandı. Sebebi ise pandemi süreci hızlı ilerlediği için, iyi gelme ihtimali. Semptom göstermeyen ve testi pozitif çıkanlara da veriyorlar. Yani pozitif çıktım, hiçbir şikayetim yok. Ama deniliyor ki al bu ilacı kullan. Tahminen iyi gelecek. Yarın bu ilacı da kaldırabilirler. Ölümlerin sebebi ve oranı ayrı bir tartışma konusu. Koronavirüsten ölüm oranı (IFR) yaklaşık yüzde 0,14 imiş. DSÖ Acil Durumlar Programı Direktörü Mike Ryan, korona mevsimsel gripten daha az öldürücü, diyor.[viii] Çoğu kişi küçük belirtiler ile atlatıyor hastalığı. Buna rağmen bazı istisnai örnekler gözümüze sokularak abartılı önlemler aracılığıyla hayat çekilemez hale geliyor. 80’li yaşlarda olduğu, kanser tedavisi gördüğü halde, kalp hastalığı olduğu halde atlatan bir sürü örnek de var. Daha hastalığın bir ilacı yokken, risk grubunda olmayan, ağır semptom geçirmeyen kişilere zorla ilaç vermenin nasıl bir anlamı olabilir? Basına yansıyan haberlere göre, Dünyanın korona virüse karşı beklediği Moderna ve Pfizer’ın geliştirdiği aşının yan etkileri açıklanmış.[ix] Doğal ve organik korunma yollarını konuşmayı Ortodoks tıbbı yasaklıyor.
Frank Furedi, korku içindeki bir toplum, riski ortadan kaldırmadığında riskli sandığı her davranışı mahkum eder diyor. Korkularımızı ve korkaklıklarımızı hukuk ve “yaygın yanlış” aracılığı ile meşrulaştırıyoruz. Virüsün ne kadar sıçrayabildiğini ifade eden 1,5 metre mesafe kuralı, PCR testlerinin güvenilirliği ve herkesin takmasına rağmen önleyiciliği tartışmalı maske kuralı ayrı bir tartışma konusu. Söz konusu olan bilim değil filim. Çünkü bilim farklı şeyler de söylüyor.- Kullandığımız aşılar ve ilaçlar aracılığıyla hücre yapımıza müdahale edebilecekleri sistemler geliştiriyorlar. Dünyaca ünlü MIT Üniversitesinin araştırmacıları, hormon salınımının uzaktan kontrolünü sağlayan manyetik nano-partiküller geliştiriyor. İşin ilginç kısmı sağlıkla ilgili bu araştırmayı Pentagon’a bağlı ABD Savunma İlerleme Araştırma Projeleri Ajansı destekliyor.[xi] Türkçeye çevrilmiş dört eseri olan Dr. Christiane Northrup, "Nano partiküllere sahip, gen bazlı aşılar üretiliyor atık. Bu DNA aşıları, insanları genetik olarak değiştirecek. Maske koruyucu ve güvenli bir yöntem değil" diyor.[xii] Küresel güçler artık elini cebimize uzatmıyor. DNA'mıza ve RNA'mıza kadar müdahale etmek istiyor. Biz ise hâlâ Türk-Kürt sorununu, Sünni-Şii kavgasını, X partisinin ihanetini, Y cemaatinin sapıklığını vs. konuşuyoruz. Allah’ın haksızlıklara ve kötülük odaklarına karşı kullanmak için bize bahşettiği öfke duygumuzu israf ediyoruz. Öfkemizi dijital dünyanın efendilerine değil, birbirimize yöneltiyoruz.
Tüm bunlar yaşanırken halklar kaybediyor, küresel elitler ve yerli ortakları ise kazanıyor. Örneğin pandemi sürecinde Amazon şirketi kârını bir yıl içinde 2,1 milyar dolardan 6,3 milyar dolara çıkarmış. ABD’nin en zenginleri, pandemi döneminde servetlerini 845 milyar dolar daha artırmış.[xiii] Milyarderler korona krizinde 10,2 trilyon dolar kazanmış. İsviçre bankası UBS'in raporuna göre, korona yüzünden milyonların işsiz kaldığı dönemde milyarderlerin serveti dörtte bir oranında artmış.[xiv] Pandemi döneminde işçilerin milli gelirden aldıkları pay yüzde 35,1'den yüzde 26,6'ya gerilerken, sermayenin payı yüzde 56,2'den yüzde 63,9'a yükselmiş. 1,2 milyon işverenin geliri, 19 milyon işçinin gelirini katlamış.[xv] Halkın hangi durumda olduğuna Türkiye’den örnek verelim. Türkiye’de 33 milyon 643 bin kişinin 836,8 milyar lira bireysel kredi borcu var. Geçen yılın aynı ayında kişi sayısı 31 milyon 375 bin, borç miktarı 572,1 milyar liraydı. Ortalama borç da 18 bin 235 liradan 24 bin 874 liraya çıkmış.[xvi]
Algılarımız Değiş(tiril)iyor. Neoliberal kültür, binlerce yılda oluşmuş doğrularımızı ve düşünme alışkanlıklarımızı değiştiriyor. Eksik, yanlış ve sapkın görüşler tarafından "değerler hiyerarşisi ve davranış hiyerarşisi" tepe taklak ediliyor, ters çevriliyor. Oysa ki her toplum kendini var eden değerler üzerinde yükselir ve yücelir. Bu değerler olmadığında alçalır ve türlü sorunlara maruz kalır. Binlerce yıldır "iyi kötüyü tanımlıyordu." Artık "kötü iyiyi tanımlıyor." Ailenin, namusun önemi, aile içinde kadın ve erkeğin rolü, büyüklere saygı ve hürmet, espri yapmada ölçülü olma, eşine fedakârlık yapma gibi birçok değer saldırı altında. Bunların değer olmadığı, ayrımcılığa neden olduğu, kötü olduğu vs. söyleniyor. Söyleyenlerin amacı bir şeyleri korumak değil bozmak. Yanlış görüşleri normal ve doğru kabul etmemiz gerektiği söyleniyor. Buna karşın çocuklardaki, gençlerdeki ve yetişkinlerdeki pek çok olumsuz davranış; özgürlük ve farklı görüşlere saygı adı altında meşrulaştırılmaya çalışılıyor. Bunları konuşmalıyız. Doların yükselmesinden daha önemli olan şey bilincin körleşmesidir. Faizlerin yükselmesinden daha önemli olan şey ahlakın düşmesidir.
Virüsten daha hızlı yayılan ve daha tehlikeli olan sosyal medya, çocuklarımıza Allah'sız ve ahlaksız düşünmeyi öğretiyor. İlişkilerdeki ahlaki kriterleri kökünden değiştiriyor. Bir insan bir adama "karını beğendim" dese büyük sorun olur. Ama aynı adamın karısının fotoğrafını internette tanımadığı onlarca erkek beğeniyor, öpücüklü emoji gönderiyor. Genç bir kızın ya da erkeğin güzelliğini/ yakışıklılığını gösteren bir fotoğrafını, cüzdanından alıp birkaç kişiye gösterseniz; başta ailesi olmak üzere pek çok kişi bu durumdan ciddi şekilde rahatsız olur. Ama aynı gencin fotoğrafını sosyal medya aracılığıyla yüzlerce belki binlerce kişi farklı duygularla izliyor ve diğerleri ile paylaşıyor. Sosyal medya, mahremiyetin ve toplumsal değerlerin sarı ve kırmızı tüm çizgilerinin acımasızca çiğnenmesine neden oluyor.
Fıtrattan uzaklaşmanın bedelini fıtrata aykırı bir yaşam sürerek ödüyoruz. Ölümü düşünmekten, ölümden sonrasını ve ölümsüz değerleri düşünmeyi unuttuk. Bedenimize taptığımız, dünyayı kutsadığımız, soru sormadığımız, “La” demediğimiz için bu sonuçta bizim de günahımız var. Aynı günahı geçmişte de işlemiştik. Darbelere itiraz etmediğiniz için 6-7 kez darbeye maruz kaldık. Kapitalizme itiraz etmediğimiz için beden ve zihin gücümüz sömürüldü. Liberalizme itiraz etmediğimiz için çocuklarımızı ve aile yaşantımızı kaybettik. Sekülarizme itiraz etmediğimiz için inancımızı ve ahiretimizi kaybettik. Bizim gibi düşünmeyenlerin doğrularını görmediğimiz, bizim gibi düşünenlerin yanlışlarına itiraz etmediğimiz için "bizim" olan bir şeyimiz kalmadı. Sadece içinizden zulmedenlere dokunmakla kalmayacak olan fitneden sakının ve bilin ki Allah’ın cezası şiddetlidir, ayetinin (Enfal 25) uyardığı sonucu yaşıyoruz. Dijital yeni dünyaya itiraz etmezsek, kaybedecek hiçbir şeyimiz kalmayacak.
Kur’an’da O halde nereye gidiyorsunuz (Tekvir,26) şekkinde harikulade bir ayet var. Gidişatımız üzerine ciddi düşünmeye, ciddi analizlere ihtiyacımız var. Yaşadığımız süreç ister pandemi isterse Plan-demi olsun, küresel bir organizasyonun içindeyiz. Bu organizasyona İslami bir bakış, bir direniş geliştirmemiz gerekiyor. İnsan kalmak, insan olmak, insan onurunu korumak için gayret etmek zorundayız.
Hayat bir imtihan. İslam’ın anlam haritasında imtihan kişinin olaylara karşı bakış açısını ve tutumunu etkileyen bir kavramdır. İmtihan kavramı, imtihan olunan kişinin sorumluluğuna da vurgu yapar. Allah’ın insanı halife tayin etmesi hayatın imtihan olması ile ilişkilidir. Bu imtihanı aşmak için çözüm üretmeliyiz. Çözümü Yüce Kitabımızın içindeki 4 sac ayağı üzerine kurabiliriz:
Bilinç, cesaret, mücadele ve sabır.
Bu sacayaklarını açmaya çalışalım.
Bilinç: Kötülük odakları ve yöntemleri tanınmalıdır. Kur’an-ı Kerim’de yeryüzünde kötülük peşinde koşan bir gruptan söz edilir: "Onlar yeryüzünde iktidarı ele geçirince hemen ekini ve nesli helake koşarlar” (Bakara 205). Yüce kitabımızın bildirdiğine göre kötülük odaklarının ana hedefi ekini ve nesli helak etmek. Yani varlığın fıtratını bozmaya yönelik planları var. Genetik haritalarımızın çıkarılmasını, duygu ve tepki haritalarımızın analiz edilmesini, GDO’lu gıdaları, Z kuşağı davranışlarındaki köklü değişimleri bu perspektifle değerlendirmek mümkün.
Cesaret: Sadece Allah'tan korkulmalıdır. İnsanlığın düşmanlarının tuzakları örümcek ağı gibidir: " İşte bu şeytan, ancak kendi dostlarını korkutur. Siz onlardan korkmayın, eğer müminlerseniz, Benden korkun." (Al-i İmran Suresi, 175). Firavun güçlüydü ama Musa kazandı. Nemrud kudretliydi ama İbrahim kazandı. Ebu Cehil ve Ebu Leheb güçlüydü ama Hz. Muhammed kazandı. Allah ile tasavvur edilen bir dünyada hak için, Allah'sız bir dünyada güç için mücadele edersiniz.
Mücadele: Zamanın ruhuna uygun yol ve yöntemler geliştirilmelidir: "Ey mü’minler! Düşmanlarınıza karşı bütün imkânlarınızı seferber ederek kuvvet hazırlayın ve beslenmiş, eğitilmiş savaş atları yetiştirin. Böylece, Allah’ın düşmanlarını, sizin düşmanlarınızı ve bunların dışında sizin bilmediğiniz fakat Allah’ın bildiği diğer düşmanları korkutun." (Enfal, 60). Mücadele etmeden, gayret göstermeden insanca ve Müslümanca yaşamanın imkanı yoktur.
Sabır: Mücadeleye devam edilmelidir: “Andolsun ki sizi biraz korku ve açlıkla; mallardan, canlardan ve ürünlerden eksiltmekle sınayacağız. Sabredenleri müjdele!” (Bakara 155-157). “Ve onların içinden, sabrettikleri zaman emrimizle doğru yola iletip-yönelten önderler kıldık; onlar Bizim ayetlerimize kesin bilgiyle inanıyorlardı.” (Secde 24)
Selam ve hikmet ile…