Gönderen Konu: Saç Ekimi Caiz midir? (Dini Boyuttan yaklaşım)  (Okunma sayısı 6479 defa)


My Precious

  • Hero Member
  • *****
  • İleti: 1348
Ynt: Saç Ekimi Caiz midir? (Dini Boyuttan yaklaşım)
« Yanıtla #91 : 27 Mart 2020, 11:42:46 »
Kisaca soyle yazayim, benim soylediklerimin hicbirini islam yasaklamadi aksine serbest birakti. Yoksa neye dayanarak bunlari idda edebilirim.
Islamda dort evlilik var mi?
Islamda cariye ile iliski var mi?
Cariye edinmek var mi?
Islamda akraba evliligi var mi?
Kisacasi bunlara cevap verebilir misin kendin?
 Var ise bunlarin bizim yani turklerin ahlak etik cercevesinde degerlendirdiginde yeri var mi?
Ben bu acidan degerlendirdim.
Yoksa o gunun arap cografyasinda ne dogru ne  yanlis buna karar verecek olan kisi ben degilim o toplumdur.

Baska ne var demissin, cok sey var
Mesela subyan ile evlilik
El kesme
Kadin dovme

Bu liste uzar da gider hocam.
Boşuna tartıştığının farkındasın dimi ? Genç nesil artık böyle göz bir kere aydınlandımı bir daha kapanmıyor.
Kırmızı hapı bir kez aldın mı malesef geri dönüşü yok

kerimov

  • Sr. Member
  • ****
  • İleti: 350
Ynt: Saç Ekimi Caiz midir? (Dini Boyuttan yaklaşım)
« Yanıtla #92 : 27 Mart 2020, 12:47:56 »

Seni kim musallat etti buraya, iyi oldu.

Olumsuz bildiğin ve İslam'da yeri olmayan şeylerin islamdaymış gibi anlatmanın sana sadece zararı olur. Bak şimdi ne demişsin ve gerçekler nedir.

Demişsin ki İslam'da dört kadınla evlenmek var. Bak o mesele nasıldır;


Dört kadınla evlenme konusu, illa dört tane eş olacak anlamında değildir. Esas olan bir kadınla evlenmektir. Ancak gerekli olması durumunda, bütün şartlara da uymak kaydıyla, iki kadın veya üç kadın veya dört kadınla evlenilebileceğine izin verildiğini göstermektedir.

İslam dini Arabistan Yarımadasına yayıldığı sırada, bir kısım Cahiliye âdetleri de bütün tesirleriyle hükmünü icra ediyordu. İslamiyet bunlardan bazılarını tamamen kaldırıyor, bazılarını mutedil hale getiriyordu. Bunlardan birisi de Cahiliye dönemindeki sınırsız kadınla evlenme meselesi idi. İslamiyet gelmeden önce Arap Yarımadasında erkekler, sayı tahdidi olmaksızın, istedikleri kadar kadınla evlenebilirlerdi.

İşte Kur'an-ı Kerim bu cahiliye âdetine bir sınırlama getirdi. Azami olarak dörde kadar evlenebileceğini açıkladı. Cenab-ı Hak

“Eğer hanımlarınız arasında adaleti yerine getiremeyeceğinizden korkarsanız, sadece bir tane ile yetinin.” buyurdu. (Nisa, 4/3)

Buna göre, birden fazla evliliği Kur'an tesis etmedi. Ancak daha önce sınırsız olan adedi sınırlandırdı. Mesela Giylan ismindeki sahabi Müslüman olduğu zaman on hanımla evli idi. İslamiyeti kabul ettiğinde dörtten fazlasını boşadı.

İslamiyet her ne kadar birçok kadınla evlenmeye müsaade etmişse de bir tek kadınla evlenmeyi esas olarak kabul etmiştir. Birden fazlasına müsaade “ahlaki ve sosyal zaruretler” haline tahsis edilmiştir. Bu durumda kadınlar arasında adaletin şart olduğu açıklanırken ruhi temayüllerde eşit davranmanın pek mümkün olmadığına dikkati çekilmiştir:

“Ne kadar isteseniz kadınlar arasında adaletli davramaya güç yetiremezsiniz.” (Nisa, 4/129)

Cenab-ı Hak bir ayette adaleti emrederken, diğer ayette de insanların hanımları arasında adaleti gerçek manada gerçekleştiremeyeceklerini açıklaması, birden fazla kadınla zaruret olmaksızın evlenmemeye işaret içindir.

İslamın dörde kadar kadınla evlenmeyi bir ruhsat olarak göstermesinin insan fıtratına, akla ve hikmete uygun olduğunu açıklayan Bediüzzaman şöyle diyor:

“Dörde kadar taaddüd-ü zevcat, tabiata, akla, hikmete muvafık olmakla beraber, şeriat bir taneden dörde çıkarmamış, belki sekizden dörde indirmiştir. Bahusus taaddütte öyle şerait (şartlar) koymuştur ki, ona müraat etmekle (uymakla) hiçbir mazarrata müeddi olmaz (hiçbir zarara sebep olmaz). Bazı noktada şer olsa da ehven-i şerdir. Ehven-i şer ise bir adalet-i izafiyedir. Heyhat! Alemin her halinde hayr-ı mahz olamaz.” (Münazarat, s. 69)



1. Erkek aynı anda dilediği kadar kadın ile evli olamaz. İslamiyet bu konuda erkeğe bir sınır koymuştur.

2. Dört kadınla evlilik emredilmemiştir. Dört kadınla evlenme farz veya vacip değildir.

3. Nikah akdi yapılırken kadın, evleneceği erkeğin başka bir kadınla evlenmemesi şartını koşma hakkına sahiptir.

4. Birden fazla kadınla evli olmak, erkek için sorumluluğun ve yükün artması demektir. Eşler arasında gücü yettiği halde adaleti sağlayamayanlar kul hakkına girerler.

“Yetimlere mallarını verin, temizi pis olanla değişmeyin, onların mallarını kendi mallarınıza katarak yemeyin; çünkü bu büyük bir günahtır. Yetimlerin hakkına riâyet edememekten korkarsanız (bunların yakasını bırakın da) beğendiğiniz kadınlardan ikişer, üçer, dörder nikahlayın; haksızlık etmekten korkarsanız bir tane kadın veya mülkiyetinizde bulunan cariye (ile yetinin); bu, adaletten ayrılmamanız için en uygun olandır.” (Nisa, 4/2-3)

Bu ayette Müslüman erkeklere bir kadınla evlenme tavsiye edilmiştir. Adil davranmak önceliklidir. Eğer erkek birden fazla kadın ile evlendiğinde adil davranamayacağından korkarsa bir kadınla evli olmayı tercih etmelidir. Yoksa kul hakkı yeme tehlikesi ile karşı karşıyadır. Günahlar ve kul hakları ise kişiyi cehenneme yaklaştırır.

5. İslamiyet tek bir topluma, tek bir zamana hitap etmez. İslam evrensel bir dindir. Savaş durumlarında ülkelerde kadınların sayısı erkeklerin sayısından çok yüksek olabilmektedir. Kadınların muhafaza edilmesi, tecavüze uğramalarının önlenmesi, geçimlerinin sağlanması ve zinadan kaçınılması için erkeğin birden fazla kadınla evlenmesi bir zaruret haline gelebilir. Zaten tarihte bu gibi durumlarda kadınların ülke yöneticilerinden erkeklerin birden fazla kadınla evlenmesini talep ettikleri görülmüştür.

6. İslamiyet’in dört kadınla evliliğe izin vermesi insan fıtratına uygundur. Konuya sadece duygusal açıdan yaklaşmak yanlış neticelere yol açar. İslam insan mantığının kavrayabileceği ve kolaylıkla kabul edebileceği bir dindir. Evlilikteki en önemli maksatlardan biri neslin devamının sağlanmasıdır. Kadınların hamilelik dönemi belli bir müddet sonra sona erer. Erkek yaşlandığı zaman çocuk sahibi olmak istediğinde karısı bunu yapamayacağı için erkek gayrimeşru yolları denemeye çalışabilir. Bu tehlikenin önüne geçmek için de birden fazla kadınla evliliğe izin verilmiştir.

7. Erkekler altmış, yetmiş yaşlarında bile cinsel olarak tahrik olabilirler. Kadınların ise bir müddet sonra cinsel kudreti zayıflar. Bu durum kadının fıtratı ile erkeğin fıtratının aynı olmadığının göstergelerinden biridir. Bu sebeple bazı erkeklerin zinaya düşme tehlikesi olabilir.

Ayrıca kadınlar erkekler kadar kolay tahrik olmadıkları için cinsel ilişkiye erkeklerden daha az ihtiyaç duyarlar. Yani bir sene içerisinde erkekler kadınlardan daha çok cinsel ilişki ihtiyacı hissederler. Kadınların adet günleri vardır ve bu zamanlarda karı koca cinsel ilişkiye giremez. Kocanın bu durumda zinaya düşme tehlikesi olabileceği için de erkeğe birden fazla kadınla evli olma hakkı verilmiştir.

8. Kadın kısır olabilir, cinsel ilişkiye girmesini engelleyecek bir hastalığa yakalanmış olabilir veya cinsel ilişkiye giremeyecek derecede engelli olabilir ancak karı koca birbirlerinden ayrılmayı da istemeyebilir. Kocanın birden fazla kadınla evli olması ile hem kısır, hasta veya engelli olan karısı ile evliliği devam etmiş olur hem de adam başka bir kadından çocuk sahibi olabilir. Erkeğe birden fazla kadınla evlilik hakkı tanınması ile erkek, çocuk sahibi olmak için kısır, hasta veya engelli olan karısını boşamak zorunda kalmaz.

9. Bekar olup da kısır olduğu ve cinsel ilişkiye giremeyecek derecede hasta olduğu bilinen veya cinsel ilişkiye giremeyecek derecede engelli olan bir kadın da evlenmek, sevdiği erkekle karı koca hayatı yaşamak isteyebilir. Böyle kadınların bekar kalmaması, erkeğin himayesi altına girmesi ve erkek tarafından bakımının üstlenmesi de sağlanmış olur. Birden fazla kadınla evlilik cinsel yönden engeli bulunan kadınlar için bir rahmettir.

10. Birden fazla kadınla evliliğe itiraz eden Avrupa’da zinaların, fahişelerin sayısının yüksekliği de gösterir ki; İslam’da birden fazla kadınla evliliğe izin verilmesi insan fıtratına uygun bir hükümdür.



İslâmın tek veya çok eşlilik konusundaki tavrı, resmen bir kadınla evlenmeyi âdet edinmiş ve kanunlaştırmış başka kültür ve din mensupları tarafından ele alınmış, şu itirazlar ve tenkitler ileri sürülmüştür:

İtiraz:
Bir kadının üzerine bir başka kadınla evlilik yapıldığında eşler arasındaki karşılıklı sevgi ve şefkatin yerini nefret, kıskançlık, kin ve intikam duyguları alır. Bu duyguların etkisi altında kalan kadın aile içi vazifelerini ihmal eder, kocasından intikam almaya kalkışır, bunun için israftan kocasını aldatmaya kadar birçok olumsuz davranışlara sapabilir.

Cevap:
İslâm duyguyu dışlamamakla beraber aileyi, duygu temeli üzerine değil, mantık ve fayda temeli üzerine kurmuştur. Bu tercih insanların duygularını öldürmeye değil, ikinci plana itmeye, aklın ve inancın kontrolüne vermeye yöneliktir. Duygular, meyiller ve psikolojik tavırların çoğu telkin ve eğitim ile oluşur ve değişirler; birden fazla kadınla evliliğin yaygın olduğu bir toplumda İslâm kadınının duygular ile tek kadınla evliliğin geçerli olduğu toplumlardaki kadınların -bu konu ile ilgili duygu ve eğilimleri- aynı değildir. Bu olgunun delili, kadın ve erkeğin zinası konusunda İslâm ve Batı toplumları arasındaki farklı anlayış ve tavır alıştır. İslâm kadınlar meşru nikahla evlenmiş kadınlara ve birden fazla kadınla evli erkeklere karşı fazla olumsuz tepki göstermezken, gerek kadının ve gerekse erkeğin karşı cins ile veya hemcinsi ile yaptığı zinaya, fuhşa karşı olumsuz bir tavır takınmakta, bu fiili şiddetle kınamakta, ayıp ve günah saymaktadırlar.

Bu sosyo-psikolojik vakanın tabii bir sonucu olarak Batı toplumlarında zinanın her çeşidi daha fazla yaygınlık kazanmış, hatta meşrulaştırılmak üzere kanun teklifleri, hukukî düzenlemeler yapılmıştır.

İslâm topluluklarında ikinci eşler, kendi serbest iradeleri ile ikinci eş olmayı istemektedirler, birinci eşler de ortak istememeleri halinde, evlenme akdini yaparken bunu şart olarak ortaya koyma hakkına sahiptirler. Tarihî tecrübe İslâm ailelerinde, birden fazla kadının bulunması halinde israf, intikam zinası, aileye ait vazifelerin ihmali gibi davranışların nadir olduğunu göstermiştir.

Kadınların ikinci eşi istememeleri doğumdan gelme (fıtrî, tabiî) bir kıskançlık duygusu yanında, belki bundan daha etkili olarak sosyal, psikolojik ekonomik ve hukukî amillere bağlı olarak edinilmiş (ârızî) bir şuur ve irade halinden kaynaklanmaktadır.

İtiraz:
Tarih boyunca yaşanan tecrübe, kadınla erkeğin yaklaşık olarak eşit sayıda olduklarını ortaya koymaktadır; bir erkeğin birden fazla kadınla evlenmesi bu tabiî ve fıtrî eşitliği, dengeyi bozmaktadır, tabiî olana aykırıdır.

Cevap:
Tabiatın kadınla erkeği eşit kıldığı, birden fazla kadınla evlenmeye izin verildiğinde bu eşitliğin bozulacağı iddiası da gerçeğe uymamaktadır.

Fizyolojik ve psikolojik olarak evliliğe hazır hale gelme bakımından kadınların önceliği vardır; sıcak bölgelerde kızlar dokuz yaşında bu olgunluğa erişirken erkeklerin on altı yaşlarını beklemeleri gerekmektedir.

Medenî denilen ülkelerde kızların, kanunî evlenme çağına gelinceye kadar bekaretlerini korumaları gittikçe daha zor ve nadir hale gelmektedir, bu da onların evliliğe daha önceden hazır duruma geldiklerinin bir başka delilidir.

Buradan hareketle bir hesap yapıldığında şu sonuç çıkacaktır:

Belli bir yılda on altı yaşına girmiş bin erkek ve dokuz yaşına girmiş bin kız olsa, kanuni evlenme çağı olan yirmi beş yaşa kadar erkeklerden on nesil, kızlardan ise on beş nesil biyolojik olarak evlenmeye hazır hale gelmiş olacaklardır. Bu takdirde biyolojik büluğ bakımından kızların sayısı -farazi olarak- erkeklerinkinin iki katına da çıkabilecektir; bu vaka, tabiat eliyle (sünnetullah gereği) bir erkeğe iki kızın hazırlanmasını ifade eder.

Kadınların ortalama ölüm yaşları erkeklerinkinden uzundur, buna karşılık erkeklerin de çocuk sahibi olma yaşları kadınlarınkinden daha uzundur. Bu iki yaş ortalaması fark bir arada düşünüldüğünde ortalama olarak çocuğu olabilecek yüz erkeğe karşı çocuk yapabilecek elli kadın bulunur.

Başta savaş olmak üzere ölüm getiren olaylar daha çok erkek ölümü getirmektedir. Bu sebeple bazı büyük savaşların sonunda toplumda, kadınların evlenecek erkek bulamadıkları ve hükümetlerinden iki kadınla evliliğe izin talep ettikleri olmuştur.

Kadınlar ile erkeklerin eşit sayıda olduklarından hareketle poligaminin sosyal sıkıntılara yol açacağı iddiası ancak bütün erkeklerin veya çoğunun birden fazla kadınla evlenmesi durumunda düşünülebilir.

Halbuki İslâmın ikinci kadınla evlenebilmek için koştuğu şartlar erkelerin çoğunda değil, azında gerçekleşmektedir. Yaşanılan tecrübe de poligaminin uygulandığı yerlerde kadın kıtlığının değil, tek kadınla evlenmenin kanunlaştırıldığı yerlerde bekar erkek kıtlığının yaşandığını ortaya koymuştur.

İtiraz:
Birden fazla kadınla evlenmeye izin vermek, erkeklerin şehvete ve doyumsuzluğa sevkedilmesi, cinsi tatmine öncelik verilmesi sonuçlarını doğurur.

Cevap:
İslâmın kadınlar için getirdiği edep kuralları ve terbiye tarzı onların cinsi duygu ve güçlerinin -erkeklere nisbetle- daha az gelişmesi ve tahrik edilmesi sonucunu doğurmaktadır.

Ayrıca tabiatlar icabı kadınların yaşadıkları ay hali, gebelik, lohusalık, emzirme gibi haller, evlilik hayatlarının üçte birinde onları cinsi hayattan uzak tutmaktadır.

Bunlara bir de İslâmın, ümmet sayısının çoğalmasına verdiği önem eklenince gerekli durumlarda bir erkeğin, birden fazla kadınla evlenebilmesinin câiz kılınması kaçınılmaz olmaktadır. İslâm da bunu yapmış, birden fazla kadınla evlenmeyi menetmediği gibi, farz, vacib, müstehab da kılmamıştır.

İnsanlar menedildikleri şeye karşı düşkünlük gösterirler. Müslüman erkek fiilen evlenmese bile bir başka kadınla daha evlenme imkânının bulunduğunu bilerek bu "yasaklılık" psikolojisinden kurtulmaktadır.

İtiraz:
Evlilikte bir erkeğe karşı dört kadın dengesi, kadının şeref ve haysiyeti bakımından küçük düşürücüdür; İslâm bile şahitlik, miras gibi konularda bir erkeğe karşı iki kadın dengesini getirdiğine göre evlilikte dört kadın dengeyi bozmaktadır.

Cevap:
İslâmın kadına nasıl değer verdiği, onun haklarının korunmasına nasıl itina gösterdiği hem dinî metinlerde, hem de örnek devirlere ait uygulamalarda açıkça görülmektedir.

Birden fazla kadınla şartlara bağlı evlenme izninin, kadınların hakları ve değerleri ile olumsuz bir ilgisi yoktur; bu iznin gerekçesi dinî, ictimaî, iktisadî, ahlâkî zaruretlere dayanmaktadır.

Uygulamada çok kadınla evli erkeklerin adaletsizliği, kumalar arasındaki geçimsizlik, böyle ailelerde evlerin cehennem çukuruna dönüşmesi, insanlar arasındaki güzel ilişkilerin çirkinleşmesi bir vakadır. Ancak bu çirkinliklerin ve kötülüklerin âmili kanun (şeriat) değil, onu uygulayan -daha doğrusu uygulamayan- Müslümanlardır.

Demokrasiyi ele alalım, Batı'da güzel sonuçlar verdiği halde Doğu'da adı mevcut, kendisi yoktur. Birçok yerde demokrasi terkedilmiş, komünizme geçilmiş, bu defa onda insanlık için huzur, adalet ve saadet aranmıştır, ancak uygulama teoriye uymamış, onda da aradığını bulamayanlar yeniden demokrasiye geçer olmuşlardır.

Şu halde bir hukukî, ictimaî, siyasî sistem hakkında doğru değerlendirme yapabilmek için sistemin kendisi ile uygulamayı birbirinden ayırmak, birinin kusurunu diğerine yıkmamak gerekmektedir.

Beşerî sistemler köklü değişikliklere uğratılarak amaca uygun hale getirilirler. İslâmda köklü değişim söz konusu değildir, onda değişmez kurallar vardır, ancak hangi kural olursa olsun uygulandığında tabiî olmayan bir olumsuz sonuç doğuyorsa uygulamayı durdurma imkan da mevcuttur.

Bu cümleden olarak bir cevazdan (izinden, serbest bırakmadan) ibaret olan çok kadınla evlilik, genellikle kötüye kullanıldığı ve olumsuz sonuçlar doğurduğu takdirde islâmî yönetim tarafından engellenebilir; bu kanunu (şeriat) değiştirmek mânasına gelmez; bu, tıpkı şartlarını yerine getirememekten korkan ferdin tek kadınla evli kalmayı yeğlemesine benzer.

Günümüzde bizde ve bize benzer toplumlarda tek kadınla evlilik örf ve âdet haline geldiği için bir kimsenin karısına kuma alması, birinci kadını, ondan olma çocukları ve çevresini, başka çağ ve toplumlarda olandan daha ziyade etkilemekte, üzmekte, perişan etmektedir.

Bir müminin, insanlar bu kadar üzüntüye sokacak bir davranışta bulunabilmesi için zevkten başka sebepleri olmalıdır.

Cevap 3:

Konuyla ilgili detaylı bilgi ve değerlendirmeler için şu makaleyi okumanızı tavsiye ederiz:

İslam'da Birden Fazla Kadınla Evlilik

Eski Kavimlerde Durum

Birden fazla kadınla evlilik Kur’an-ı Kerim’in nassıyla sabit olan bir ruhsattır. Nitekim:

“Himayeniz altındaki yetim kızlarla evlenince haklarını gözetemeyeceğinizden, adaleti sağlayamayacağınızdan endişe ederseniz, onlarla değil, size helal olup arzu ettiğiniz diğer kadınlardan iki, üç veya dört hanım olmak üzere evlenin.”1

 ayeti bu konuda birden fazla kadınla evliliğin müminler için zarurete binaen verilmiş bir ruhsat olduğunu ifade etmektedir.

İslam’ın birden fazla evlilik prensibine karşı çıkanlar, “Kadınların aleyhinde olan bu prensibi ilk defa Muhammed koymuştur.” görüşünden hareketle bu konuyu, İslam’ın aleyhinde yoğun bir propagandaya vesile kılmışlardır. Oysa birden fazla evlilik Hz. Muhammed’ten (s.a.v) çok önce dünyada vardı. Başka bir ifadeyle, bu gelenek bütün Doğu kavimlerinde yaşanmaktaydı. Çin’de hanımı kısır olan bir kimse ikinci bir hanımla evlenebilirdi. Hatta çok sayıda çocuk sahibi olmak isteyen herkes birden fazla kadınla evlenebilirdi. Ne var ki, sonradan gelen hanımlar ilk hanımın emrine girmiş oluyorlardı. Hatta Çin’deki Liki hukukuna göre bir erkek 120 kadınla evlenebilirdi. Keza birer Asya kavmi olan Babilliler, Asurlular, Persler ve Brehmanlar istedikleri kadar kadınla evlenebilirlerdi.2

Diğer taraftan Yahudi şeraitinde birden fazla kadınla evlenmek prensip olarak benimsenmiştir. Tevrat’tan anlaşıldığına göre Hz. Musa (a.s) birden fazla kadınla evliliğe karşı çıkmadığı gibi, evlenilecek kadın sayısına bile bir sınırlama getirmemiştir. Ancak Yahudilikte çok evlilik aileyi, annenin başkanlığında bir anaerkil aile haline getirirdi. Başka bir deyimle, çok evlilik aileyi, annenin başkanlığında alt gruplara bölerdi. Bu yolla alt gruplara ayrılma o kadar kesindi ki, aynı adamın farklı hanımından doğma çocukları birbirleriyle evlenebiliyorlardı. Ancak bu uygulama daha sonra yasaklanmıştır. Burada şunu da söylemekte yarar vardır: Yahudi dinine mensup olan fakir halk, dinen yasaklandığı için değil, soysa-ekonomik sebeplerden dolayı tek evlilikle yetinmek zorunda kalmışlardır.3 Hz. Süleyman’ın 70 kadar hür, 300 kadar da cariyesi vardı. Hz. Yakup, Hz. Davud ve Hz. Süleyman peygamberler birden fazla kadınla evliliğe karşı çıkmamışlardır.4

Hıristiyanlıkta da birden fazla kadınla evliliği yasaklayan bir hüküm bulunmamaktadır. Her ne kadar Yahudiliğin aksine Hıristiyanların tek evliliği benimsedikleri iddia edilse bile bu kesin değildir. Çünkü Hıristiyanlığın ilk dönemlerinde hiçbir konsül birden fazla evliliğe karşı çıkmamıştır. Fakat sadece Charlemagne adlı hükümdar, çok evliliği sadece papazlar için yasaklamıştır. Martin Luter bile iki kadınla evliliği tasvip etmiştir. Diğer taraftan bazı Hıristiyan mezhepleri de birden fazla kadınla evliliği prensip olarak kabul etmişlerdir. Hatta Anabaptistler M. 1531’de çok kadınla evliliği tavsiye ettiler. Mormonlar da çok kadınla evliliği ilahi bir kurum olarak kabul etmişlerdir.5 Bütün bunlara bakarak denilebilir ki, Hıristiyanlıkta şu anda var olan birden fazla kadınla evlilik yasağı sonradan konulmuştur.

Mısır Firavunlarının birçok eşlerinin olduğu bilinmektedir. Hatta Firavunlar çoğu zaman kendi kız kardeşleriyle bile evlenebiliyorlardı. Ancak Firavunlar ailesinde, genellikle kral sülalesinden gelen bir tane meşru eş bulunuyordu; diğerleri meşru sayılmazdı. Bu meşru kadın birçok haklara sahip bulunuyorken, meşru olmayanlar bu haklara sahip değillerdi.6

Eski İran dinlerine göre birden fazla kadınla evlenmek isteyen bir erkek kefalet ücreti olarak kadınlara belli bir tazminat ödemek zorundaydı. Bugün sadece Şia mezhebinde caiz sayılan Mut’a nikâhının (geçici nikâh) böyle bir gelenekten miras kaldığı söylenebilir. Bununla birlikte Pers kanunlarında birden fazla kadınla evliliği yasaklayan bir madde bulunmuyordu. Aynı şekilde Hintliler ve eski Yunanlılar arasında da birden fazla kadınla evlilik yaygındı.

Birden fazla kadınla evlilik İslam öncesi Cahiliye Arapları arasında da yaygındı. Nitekim Geylan b. Seleme İslam’a girdiği zaman on kadınla evli bulunuyordu. Resulullah (s.a.v) kendisine: “Bu hanımlardan sadece dördünü seçebilirsin” dedi.7 Aynı şekilde Kays b. Haris Müslüman olduğunda sekiz kadınla evli bulunuyordu.8 Muhtemelen bu adam da eşlerinden sadece dört tanesini seçmiştir. Malik b. Enes’in rivayetine göre on kadınla evli bir Sakif’li Müslüman olunca Resulullah’ın (s.a.v) kendisine: “Bu hanımlardan dördünü yanında tut; diğerlerini serbest bırak” buyurmuştur.9

Tarihi Gerçeklerin Çarpıtılması

Eski kavimlerde cereyan eden birden fazla kadınla evlilik geleneğine bakarak diyebiliriz ki, İslam, evlilik geleneğini birden dörde çıkarmamış, aksine çok sayıda kadınla evlilik geleneğini kaldırarak zorunlu hallerde ve ruhsatı ifade eden bir cevazla, sayıyı dörtle sınırlandırmıştır. Bu tarihi gerçeklere rağmen, sanki İslamiyet bir kadınla evliliği reddedip dört kadınla evlenmeyi esas almış, hatta mecburi kılmış gibi haksız hücumlara maruz kalmıştır. İslam düşmanı bazı ateistlerin denetiminde yürütülen kampanyalar, birden fazla kadınla evliliği bahane ederek zaman zaman İslam dinini kadın düşmanı ilan edecek bir düzeye ulaşmıştır. İlahiyat sahasında araştırmalar yapan ehl-i tefrit bazı kimseler ise, o mülhitlere şirin görünmek veya İslam’ı savunmak amacıyla, birden fazla kadınla evliliği kökten inkâr ederek ayete zoraki teviller yapmışlardır.

Aslında İslamiyet bir tek kadınla evliliği kural olarak, birden fazla kadınla evliliği ise (dörde kadar) istisnai ve zaruret hali olarak kabul etmiştir. İslam aile hukukunun uygulandığı bazı İslam ülkelerini incelediğimiz zaman durumun bu merkezde olduğunu görürüz. O kadar ki, sosyal hayatın tümünde İslam hukukunun uygulamasına geçilmeyen bir kısım İslam ülkelerinde, kamu yararı gözetilerek (Mesalih-i Mürseleden olmak üzere) birden fazla kadınla evliliğe sınırlamalar getirilmiştir.

Bu makaleden asıl kastımız, birden fazla kadınla evlilik geleneğini savunmak değil, müminleri ve konuya ilgi duyan herkesi akli muhakemeye davet etmektir. Bu konuda hisse ve propagandaya değil, akl-i selime tabi olmak gerektiğini savunuyoruz. Zira çok evlilik konusundaki propagandaların altında İslam düşmanlığı vardır. Allah’ı, Kur’an’ı ve ahiret gününü kabul etmeyenler için bu konu iyi bir malzeme sayılmaktadır. Bu yüzden, bazı çevreler, her fırsatta düşüncelerine destek bulmak amacıyla birden fazla kadınla evlilik konusunu gündemde tutmaya çalışıyorlar. Bu açıdan denilebilir ki, zaruri olduğu takdirde birden fazla kadınla evlilik İslam’ın övünülecek bir prensibidir. Zaruret ise kendisini birkaç şekilde göstermektedir.

1. Adaletin Temini Açısından:

Birden fazla kadınla evliliği serbest bırakan Nisa Suresi’nin 3. ayetinden hemen sonra şu ifade yer almaktadır:

“Eğer aralarında adaleti sağlayamayacağınızdan korkarsanız bir tane ile yahut ellerinizin altındaki (cariyeler) ile yetinin. Böylesi, haksızlık yapmamanız için daha uygundur.”10

Böylece birden fazla evlilik, “kadınlar arasında adaleti sağlama” gibi pratikte yerine getirilmesi pek güç olan bir şarta bağlanmıştır. Adalet prensibinin esas kabul edilmesi, birden fazla kadınla evlenmenin istisnai bir durum olduğunu, zaruri bir durum ortaya çıkmadıkça bu yola başvurulmaması gerektiğini ifade etmektedir. Çünkü adaletsizlik aile huzurunu ve düzenini yok eden tehlikeli bir unsurdur.

Diğer taraftan aynı surede yer alan:

“Ne kadar titizlik gösterirseniz gösterin kadınlar arasında adaleti tam sağlayamazsınız. Öyle ise birine büsbütün gönül verip ötekini askıda kalmış kadın gibi (kocası hem var hem yok) bırakmayın. Eğer arayı düzeltir ve Allah’a karşı gelmekten sakınırsanız şüphesiz Allah çok bağışlayıcı ve çok merhamet edicidir.”11

ayeti dikkatle incelendiği zaman kadınlar arasında adaleti temin etmenin ne kadar güç olduğu, hatta neredeyse imkânsız olduğu anlaşılacaktır. Bu da birden fazla kadınla evliliğin asıl değil, zaruret olduğunu göstermektedir.

Kuşkusuz adalette önemli olan nafaka temininde ve zevcelik hukukuna riayet etmekte adil davranmaktır. Fakat kalbi ve ruhi bir faaliyet olan sevgi besleme, sempati duyma ve meyletme konusunda, nafakada olduğu gibi adil davranmak neredeyse imkânsızdır. Ayette geçen “Ne kadar titizlik gösterirseniz gösterin kadınlar arasında adaleti tam sağlayamazsınız” şeklindeki hüküm bu anlamdaki bir adaletten söz ediyor. Nitekim Hz. Peygamber (s.a.v) bu kaçınılmaz meyil ve yöneliş dolayısıyla, yani bazı eşlerine duyduğu farklı bağlılık sebebiyle haksızlık yapmaktan korkmuş ve Allah’tan şöyle af dilemiştir: “Allahım! Bu benim elinden gelen adalettir. Senin sahip olduğun fakat benim malik olamadığım adaletten dolayı beni mesul tutma Allah’ım.”12

Görülüyor ki, eşler arasında adaleti emreden ayetin özü, haklara riayet edilerek zulmün kesin olarak önlenmesidir. Resulullah (s.a.v) da eşler arasında adaleti temin etme konusunda insanlara şu uyarıyı yapmıştır:

“Bir kimsenin iki hanımı olup da aralarında adaletli davranmazsa, kıyamet gününde bir omuzu düşük (felçli) olarak haşredilir.”13

Dikkat edilirse dörde kadar evliliğe izin verme ile kadınlar arasında eşitlik ve adaletin teminini istemek, diğer taraftan kadınlar arasına adaleti temin etmenin güç olduğuna yapılan vurgu arasında bir çelişki bulunmaktadır. Ayetlere yapılan tefsirlerden anlaşıldığına göre, dört kadınla evlilik izninin hukuki bir ağırlığı olmasına rağmen, adaletin temin edilmesi konusu erkeğin vicdanına bırakılmıştır. Öte yandan, çağdaş düşünür ve âlimler, birden fazla evlilik konusunda önceliği adaletin teminine verip, bunun da erkek tarafından sağlanamayacağını kabul ederek çok evliliğe izin verilmiş olmasının geçici ve kısıtlı bir gaye için olduğu yönünde görüş beyan etmektedirler.14

Ancak şurası bir gerçektir ki, İslam toplumunda yerleşmiş bir gelenek haline gelen çok evliliği birden bire ortadan kaldırmak mümkün olmadığı gibi, Kur’an’ın çok evlilik konusunda getirdiği kısıtlamalar toplumun ahlakını düzeltmeye yönelik olduğu tartışma götürmez bir hakikattir. Böylece dörde kadar evlilik izni hukuki bir düzeyde kalmıştır. Başka bir deyimle, dörtten fazla kadınla evlilik ahlaksızlık kabul edilerek yasaklandığı halde dört kadınla evlenebilmek zaruret halinde bir ruhsat olarak kalmış, ancak ne vacip ne de sünnet kabul edilmiştir. Fakat ne yazık ki, birden fazla evlilik hususu İslam düşmanları tarafından her zaman, İslam’ın bir emri gibi gösterilmektedir.

2. Kadın Haklarını Koruma Açısından

Tabiun müfessirlerinden Said b. Cubeyr ve Katade’ye göre birden fazla evliliği serbest bırakan ayet kadınların haklarını korumak için nazil olmuştur. Onlara göre İslam’dan önce yetimlere yapılan hakaret kolay kolay benimsenmez ve büyük bir kötülük olarak kabul edilirdi. Ancak kocası ölen kadınlara hiçbir insanî hak verilmezdi. Kadınlara karşı kabaca davranılır ve onlara yapılan hakaret toplum tarafından ayıplanmazdı. Bu yüzden Allah müminleri, Cahiliye Arapları gibi yapmamaları, yetim haklarına riayet ettikleri gibi kadın haklarına da riayet etmeleri ve kadınlara haksızlık etmemeleri konusunda uyarıyor.15

Ayete göre erkek dört kadından fazlasıyla evlenemez. Şayet evleneceği kadınlar arasında adaletle davranmazsa birden fazla kadınla yine evlenemez. Bu durumda, iddiaların aksine ayet, çok evliliği teşvik etmemekte, sınırlandırmaktadır. Çünkü kim adaleti yerine getirmeden birden fazla kadınla evlenmeye kalkarsa Allah’a isyan etmiş olur. Ancak şart koşulan adaletin zor oluşundan yola çıkarak birden fazla evliliğin İslam’da yasaklanmış olduğunu iddia etmek de yanlıştır. Çünkü Kur’an açık bir ifadeyle eşler arasında adaletli davranıldığı sürece birden fazla evliliğe müsaade etmiştir. Ne var ki, bu şartı yerine getirmenin oldukça zor olduğu dikkate alınırsa zaruret olmadıkça birden fazla evliliğin Kur’an’da tavsiye edilmediğini anlamak mümkündür

3. Yetim Çocuklar Açısından

Allah birden fazla kadınla evliliği mubah kılan ayetten önce, yetimlerin durumuna dikkat çekmiştir. Kuşkusuz babaları savaşta şehit olmuş çocukların sahipsiz kalarak kötü durumlara düşmeleri, toplumun kötü duruma düşmesi anlamına gelir. Yetimleri şahsiyetli birer insan olarak yetiştirmek bütün toplum üzerine bir vecibe sayılır. Onlar yetişirken babalarından kalma mallarını da koruma altında tutmak gerekir. Toplumdan ve yakın çevresinden vefa gören yetimler, cihad meydanlarında şehit olan babalarının boşuna ölmediklerini, i’la-yi kelimetullah için canlarını feda ettiklerini anlayacaklardır. Birden fazla kadınla evliliğe müsaade eden ayetten hemen önce Allah şöyle buyuruyor:

“Yetimlere mallarını veriniz. Kötüyü iyi ile değiştirmeyin ve onların mallarını kendi mallarınıza katarak yemeyin. Çünkü bu gerçekten büyük bir günahtır.”16

Bu ayetten sonra, birden fazla kadınla evliliği serbest bırakan ayet geliyor ve şöyle diyor: “Eğer (kendileriyle evlenemediğiniz takdirde) yetimlerin haklarına riayet edememekten korkarsanız size helal olan kadınlardan ikişer, üçer ve dörder alın.” Allah bu ayetle şunu demek istiyor: “Eğer toplumum birer ferdi olan yetimleri koruma hususunda bir kusur işlemekten korkuyorsanız, tamamen insanî bir amaç uğruna anneleriyle evlenerek onları kendinize evlilik bağıyla bağlayınız. Böylece haklarını daha iyi korumuş olursunuz.”17 Böylece yetimlerin anneleriyle evlenmek, onların haklarını daha iyi korumak amacına yönelik olduğu zaman, birden fazla evlilik bir zaruret olarak kendini gösterebilir.

Dikkatle incelediğimiz zaman göreceğiz ki, Kur’an burada yetim çocukları büyütmeyi üstlenen velileri, onların mal ve servetlerini koruma konusunda ciddi bir şekilde uyarmaktadır. “Mallarınızı onların mallarına katarak yemeyiniz” ifadesi bunu apaçık gösterir. Esasen yetimlerin mallarını koruma ile ilgili konu Mekke’de gündeme gelmişti. Şöyle buyuruyor:

“Büyüyüp aklı başına gelinceye kadar yetimin malına, en güzel şeklin dışında yaklaşmayın.”18

Bu ayet, yetimin malını onun iyiliği için harcamanın esas olduğunu vurguluyor.

Medine döneminde ise bu iş daha da şiddetle vurgulanmıştır. Şöyle buyuruyor:

“Senden kadınlarla ilgili açıklama istiyorlar. De ki: ‘Allah size onlar hakkında açıklama yapıyor. Haklarını vermeyerek nikâhlamak istediğiniz yetim kadınlarla küçük, zayıf ve yetim çocukların haklarına dair hükümler size bu kitapta okunup duruyor. Yetimlerin haklarını vermekte tam adaleti gözetin. Yaptığınız her iyiliği, Allah mutlaka bilir.”19

Bu ayet çaresiz kalmış yetimleri korumak amacıyla dul kalmış anneleriyle iyi niyetle evlenmenin ne kadar insanî bir görev olduğunu ifade etmektedir. Ayrıca bu ayet açıkça gösteriyor ki, çok evlenme ile ilgili sorular, yetim kızların durumlarının söz konusu edildiği sıralarda sorulmuştur.

Hz. Aişe, yetimlerle ilgili ayetin (Nisa, 4/3) Cahiliye döneminde yaygın olan kötü bir alışkanlığı ortadan kaldırmak üzere nazil olduğunu söylüyor. Rivayete göre yetim kalan kızların velileri onları kendi kontrolleri altında tutabilmek için kimsesizliklerinden yararlanarak güzel olmaları ya da zengin olmaları halinde bu yetimlerle evlenmek istiyorlardı. Evlendikten sonra ise onlara çok kaba davranıyorlardı. Bu kötü gelenek yüzünden bazı müminler Müslüman olduktan sonra yetim kızlarla evlenmekten çekindiler. Bunun üzerine Kur’an onlara, eğer adil davranmaktan endişe ederlerse yetim kızlar yerine, kendilerine helal olan diğer kadınlardan dörde kadar evlenmelerini tavsiye etmiştir. Aynı surenin diğer bir ayetinde Allah, sırf mallarını yemek amacıyla yetim kızlarla evlenmemeyi ve güçsüzlere karşı adil davranmayı emretmektedir.

4. Çocuk Sahibi Olamayan Kadın Açısından

Evliliğin asıl amacı çocuk sahibi olmaktır. Bu husus, ilk çağlardan beri tartışmasız bir şekilde kabul edilmektedir. Şimdi çocuk sahibi olmak istediği halde kadındaki bir hastalık sebebiyle çocuk sahibi olmayan bir aile düşünelim: Böyle bir durumda eşler ne yapmalıdırlar? Çocuk sahibi olmak ve böylece fıtri olan çocuk sevgisini tatmak isteyen böyle bir aile için iki yol vardır: Ya erkek, çocuk doğuramayan eşini boşayıp yeni bir evlilik yapacak; ya da karısını boşamadan ikinci bir evlilik yapacaktır. Kuşkusuz boşama olayı, kişisel ve sosyal açıdan, hem erkek hem de kadın için riskler taşımaktadır. Kaldı ki, çocuk sahibi olamayan birçok kadının, kocaları için yeni eşler aradıkları da bilinen bir gerçektir.20 Elbette ki, çocuk sahibi olamayan akıllı bir kadın ikinci bir evliliğe razı olur ama aile düzenini asla bozmak istemez.

5. Kadının Hasta Olması Halinde

İyileşme imkânı bulunmayan bir hastalığa yakalanan bir kadın düşünelim: Erkeğin böyle bir kadınla yalnız başına hayatını devam ettirmesi gerek insani gerek hukuki ve sosyal açıdan beklenmemelidir. Eşi bu derece hasta olan bir erkek ya hasta olan eşini boşayıp öyle evlenecek, ya da ikinci bir evlilik yapacaktır. Kadını hasta haliyle boşamak canavarca bir davranış olacağı muhakkaktır. Buna karşılık ikinci evliliğe müsaade etmeyen uygarlıklarda karısı sürekli hasta olan bir erkeğin ne gibi durumlara düşeceğini tahmin etmek güç değildir.21

6. Zinayı Önlemek Açısından

Bazı erkekler cinsel yönden hanımlarından daha güçlü olabilirler. Üstelik adet, hamilelik ve lohusalık gibi dönemlerde hanımıyla cinsel yakınlıkta bulunamayan böyle bir erkeğin durumunun daha da kötü olacağı muhakkaktır.

Böyle bir durumda olup sabır gücü az olan bir erkeğin zina yapma ihtimali fazladır. Oysa ikinci bir evlilik onu zinadan koruyacağı gibi ahlaki değerlerini de muhafaza edecektir. Çünkü İslam’a göre zina büyük bir ahlaksızlıktır. Birden fazla evliliği yasaklayan ülkelerde zinanın suç olmaktan çıkıp normal bir iş haline gelmiş olması, ahlakın seviyesini göstermesi bakımından önemlidir.

Öz

İslamiyet bir tek kadınla evliliği kural olarak, birden fazla kadınla evliliği ise (dörde kadar) istisnai ve zaruret hali olarak kabul etmiştir.


DEMİŞSİN Kİ İslam dini sınırsız cariye ile evlenebilir, ilişkiye girebilir, kadını alıp satabilir, günahına dönüp bakmaz bile.... bilip bilmeden leke atmayı bırak GERÇEKLER ŞÖYLE:


Kölelik ve cariyelik İslam’ın getirmediği, ama önce ıslah ettiği ve zamanla tamamen kalkmasını hedeflediği bir statü idi; dünya milletlerinin de aynı noktaya gelmeleri sonunda geri dönüşsüz olarak tarihe karıştı. Ama şunu unutmayalım ki, bugün dünyanın birçok yerinde açlar, açıklar, işsiziler, evsizler, güçsüzler var ve bunların bir kısmı, eski köleler ve cariyeler gibi kullanılıyorlar, yoksullukla özgürlük bir arada olamıyor, ihtiyaç insanları köleleştiriyor; bu sebeple insanlık köleliği kaldırmakla yapması gerekenin ancak küçük bir kısmını yapmış oldu.

İslam’ın hedefi bütün dünyada insana yaraşır bir özgürlük ve adalettir. Yepyeni bir dünya düzeninde bu iki amaca ulaşmadıkça dünya insanlığı büyük bir sorumluluk, dahası vebal içindedirler, dine inanmayanların bundan (haksız yere akan kandan, göz yaşından, çekilen ıztıraplardan…) dolayı vicdanları sızlamalı, dine inananlar da bir gün Allah’ın bundan dolayı kendilerini sorguya çekeceğini unutmamalıdırlar.

Nikah akdi, ikisi de hür olan (bu sebeple vücutlarına da malik bulunan) bir erkekle bir kadının, karşılıklı olarak bir aile kurma ve cinsî yönden birbirinden yararlanma konulu -şartlarına uyarak yaptıkları- bir sözleşmeden ibarettir.

Cariyeye sahip olmayı sağlayan akit ve tasarruf da (satın alma, miras, ganimet veya bağış yoluyla elde etme…) bir hukuki işlemdir ve bu hukuki işlem, sahibi ile cariye arasında karı-koca gibi yaşama hakkını da vermekte, nikah akdinden daha güçlü ve kapsamlı olarak onun yerine de geçmektedir. (Prof. Dr. Hayrettin Karaman)

Şu ayetlerde, iki çeşit evlilikten söz edilmektedir: Biri –hür- kadınlar, diğeri cariyelerle olan evlilik:

“Onlar/ Müminler, mahrem yerlerini günahlardan korurlar. Yalnız eşleri ve ellerinin altında bulunan cariyeleri ile ilişki kurarlar.”(Müminûn, 23/5-6).

“Eğer (birden çok evlilikte kadınlar arasında) adaleti gerçekleştirmekten endişe ederseniz, bir kadınla veya eliniz altında olan cariyelerle yetinin.”(Nisa, 4/3).

Cariyelerle ilgili olan evlilik, ayette: “eliniz altında bulunanlar” şeklinde ifade edilmiştir. Buna “milkü’l-yemin” veya “akdu’l-milk” da denilir.

İslam fıkhında bu konuyla ilgili önemli bir kavram da “Teserri” kavramıdır. Bunun anlamı; cariye olarak elde edilen bir köle kadını eş olarak almaya, onunla birlikte olmaya karar vermek demektir. İslam hukukuna göre, teserri olgusu, sadece cariyeye sahip olmakla gerçekleşmez. Nikah akdi dışında, normal kadınlarla evlilikte gereken bütün şartların hazırlanması gerekir.

Hanefî mezhebine göre teserrinin gerçekleşmesi için iki şart vardır: Birincisi: Normal hür kadınlardan olan eşlerine ayırdığı gibi, tesri(birlikte olmak) istediği cariyesi için de hususî bir mesken ayırması. İkincisi, diğer eşlerle birlikte olmak için ayırdığı zamanı ona da ayırması. Ebu Yusuf’a göre ondan bir çocuk edinme arzusu da şarttır.(bk. el-Bedai’, 8/344-45-şamile). Bu iki şart Şafii mezhebinde de geçerlidir.(bk. Muğni’l-Muhtac, 20/316; Nihayetu’l-muhtac, 29/343-şamile)

Neden cariye için nikah akdi gerekmez? Çünkü; milk akdi, nikah akdinden daha güçlüdür. Nikah akdi, bir menfaat akdidir. Milk akdi ise, önce ilgili şahsın kendisine sahip olmak vardır. Menfaat akdi ise buna bağlı olarak gerçekleşmiş olur.(bk. Mahmud Hamdi Zakzuk, et-Teserri adlı makalesi).

- Bu konuda söz sahibi, İslam âlimleri ve fıkıh kaynaklarıdır. Ümmetin asırlarca uyguladığı hükümler bu kaynaklara göre olmuştur.

- İslam alimlerine göre, bir kadınla birlikte olmak ancak iki şekilde helal olur; nikah akdi ve milkü’l-yemin (cariyenin mülkiyetini elinde tutma) akdi ile olur.(bk. Reddu’l-Muhtar, III/163).


DİYORSUN Kİ İslam dini fuhuşa iter, günah olmaz, istediği kadar kullanır ve günahını almaz bir bayanın.

Senin dediklerinin hepsi önceden vardı ve İslam yasakladı, sen şimdi rahat nefes alıyorsan İslam sayesindedir.

Allah affeder nasıl olsa demişsin. Bunda da yanılıyorsun. Alalh adalet sahibidir. Bir karıncayı bile ezdiysen cezasını ya bu dünyada ya da ahirette çekeceksin yani bu şeylerden sonra afeder tabi.

En son demişsin ki daha neler var neler İslam'da.
Söyle bakalım nedir beynini kemiren?


asdfggh herifin yazdıkları boş yere site sunucusunda yer kaplıyor ya tam bi ziyan :D

kerimov

  • Sr. Member
  • ****
  • İleti: 350
Ynt: Saç Ekimi Caiz midir? (Dini Boyuttan yaklaşım)
« Yanıtla #93 : 27 Mart 2020, 12:48:31 »
Ben dinde bi sorun göremiyorum dostum bi psikologa görünsen iyi olur

 

Facebook Twitter Instagram